Haber

Türkiye’de basın özgürlüğünün deprem raporu

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremi Türkiye’nin afet konusundaki eksikliklerini ortaya koymasının yanı sıra deprem yayınlarının medya üzerindeki baskısını da artırması seçimlere giden Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin kaygıları artırdı.

Depremin hemen ardından bölgede çok sayıda yerli ve yabancı basın mensubu vardı. İlk günlerde bazı illere arama kurtarma ekiplerinden daha hızlı ulaşan çok sayıda basın mensubu, zor şartlar altında çalışarak, yayınlarıyla enkazdakilere ulaşmak için yoğun çaba sarf etti.

Ancak aradan geçen süre içerisinde depremzede ve hayatta kalanların yakınlarının şikayetlerinin ekranlara ve sosyal medyaya yansıması, devlet kurumlarının basın mensupları üzerindeki baskıyı artırmasına neden oldu.

Arama kurtarma çalışmalarının en yoğun olduğu ve telefon şebekelerinin sıkıntı çekmediği birkaç gün boyunca Twitter’da bant kısılırken, hükümete yakın bazı televizyon kanallarının canlı yayınlarda depremzedelerin konuşmasını engellemeye çalıştığı görüldü. Öte yandan bazı durumlarda kişisel girişimlerde bulunan ve tabloyu olduğu gibi aktarmaya çalışan basın mensupları çoğunluktaydı.


Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi’nden Gürkan ÖzturanFotoğraf: Deniz Bozkurt-Pekar

Sahada durum nasıldı?

Peki sahadan meslek kuruluşlarına ne tür şikayetler iletildi?

DW Türkçe’ye konuşan Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi’nden (ECPMF) Gürkan Özturan, hem kameraların hem de depremzedelerin açıklamalarının çoğunlukla kritik ilk 48’in ortasında arama kurtarma çalışmalarından yana olduğunu hatırlattı. Bu aksamalara dikkat çeken medya mensuplarının haberleri sayesinde yıllardır zayıflayan sivil toplum kapasitesi hızla yeniden canlandırılarak seferber edildi ve bölgeye gönüllüler gönderildi.

Depremi takip edecek haber merkezlerinin editoryal bağımsızlığına bir müdahale olarak kendilerine afet haberlerini “iç karartıcı” biçimde yayınlamamaları talimatı verildiğine dair bildirimler aldıklarını da belirten Özturan, şu tespitlerde bulunuyor:

“Hedef belirleme, tehdit ve telkinlerin ardından sahadaki gazetecilerden ve medya çalışanlarından çok sayıda şiddet, engelleme ve teçhizata el konulmasına ilişkin haberler geldi. Aldığımız onlarca ihbardan bugüne kadar aktarabildiğimiz kadarıyla, özgürlüklerin önündeki en büyük engel; Basın haber sürecindeki engeldir” dedi. Üyelerinin bildirimde bulunmalarının zorla engellendiğini görüyoruz.”

Bunun yanı sıra can sıkıcı bir başka ihlal türünün de fiziki saldırı olarak öne çıktığını söyleyen Özturan, gazetecilerin polis, korucu ya da kendilerini güvenlik görevlisi olarak tanıtan kişiler tarafından onlarca farklı noktada fiziki saldırıya maruz kaldığını hatırlatıyor.


RSF Türkiye Temsilcisi Erol ÖnderoğluFotoğraf: gizli

Önderoğlu: “Kritik yüzde 15’in yankısı daha büyüktü”

RSF Türkiye Temsilcisi ve bianet medya özgürlüğü muhabiri Erol Önderoğlu, sahadaki bu durum ile ekranlara ve sayfalara yansıyan haberlerin Türkiye medyasının durumu hakkında ne ortaya koyduğu sorusunu yanıtlıyor:

“Devletin bilgi kanallarını açmadığı, devletin ortak olduğu bir medya platformundaki ‘kutuplaşma’nın, taraflı ifadelerle de olsa toplumun sağlıklı bilgilenmesini sekteye uğrattığını depremlerde bir kez daha anlıyoruz. Ya da paylaşılamayan bilgilerden dolayı… Bu sağlıksız medya ortamı ve toplumsal tahammülsüzlük, deprem Bölgede bu kadar özveriyle hizmet vermiş muhabirlerin muhalif çevreler tarafından dışlanıp amaç edinilmesiyle acı bir şekilde kristalleşmiştir.”

Önderoğlu, hükümetin ulusal medyanın yüzde 85’ini kontrol etmesine rağmen kalan kritik yüzde 15’in daha büyük yankı uyandırdığına işaret ederek, “Deprem geciktiği için hükümet inşaat prosedürlerini gevşeterek yolsuzluğa zemin hazırladı ve sorumluları da bu oldu. depremde bilançonun kötüleşmesi, yaklaşımı depremzedenin çığlığıyla birleşti.”

RSF Temsilcisi tarafından vurgulanan bir diğer nokta da şudur:

“Bu trajedide, tarafsız ve özgür haberciliğin, feryadı duyurma cesaretinin yanı sıra sorunların önlenmesinde etkili bir güç olabileceği anlaşılmıştır. Türk medyasının en acil ihtiyacı editoryal bağımsızlıktır.”

Olağanüstü hal ilanı basın özgürlüğünü nasıl etkiler?

Depremin hemen ardından uluslararası yardım çağrısı da dahil olmak üzere dördüncü seviye alarm verilirken, depremden etkilenen 11 il için Olağanüstü Hal ilan edildi. Üç aydır ilan edilen OHAL’in basın özgürlüğünü nasıl etkileyeceği ayrı bir tartışma konusu.

İnternete müdahale, yayın yasağı, televizyona para cezası, ayrımcı basın kartı prosedürü, keyfi yargılama gibi birçok anti-demokratik baskı aracının olduğunu hatırlatan Önderoğlu, “Maalesef OHAL ilanı daha neleri düşündürüyor. kamuoyunu bilgilendirme çabalarını sekteye uğratabilir.”Yapılacak tek şey, gazetecileri belli bir alana sokmamak veya matbaa araçlarına el koymamaktır.”

Öte yandan Türkiye’nin yaklaşan seçimlere bu bölgelerde olağanüstü hal kapsamında gireceği de meslek örgütlerini endişelendiren bir iddia.

Özturan, “Önceki yıllardaki OHAL uygulamalarına ve son haftalarda güvenlik güçlerinin bölgedeki gazeteci ve medya çalışanlarına yönelik genel tavrına bakacak olursak endişemiz yüksek.”

RTÜK’ün cezaları sürecek mi?

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) Halk TV, Tele 1 ve Fox TV gibi bazı kanallara şok edici yayınları nedeniyle verdiği para cezaları da basın özgürlüğünün hakkını vermesi için daha zor günlerin gelebileceğini gösteriyor. seçimlerde.

Özturan, RTÜK’ün 2022 ceza performansına bakıldığında iktidara yakınlığıyla bilinen medya ile iktidara yakınlığıyla bilinen medya arasındaki farkın dikkat çekici olduğunu belirtiyor ve değere vurgu yapıyor. kamu hizmeti yapan medyanın:

“Çağrımızı her zaman yineliyoruz, lütfen basın özgürlüğüne müdahale etmeyin. Son haftalarda gördüğümüz gibi, medya kısıtlamalardan önce haber yapabildiğinde, tam tersine medyanın yargılandığı bir ortamda haber yapabildiğinde hayatlar kurtuluyor.” susturulmak için, molozların altında ‘Sesimi duyan var mı?’ yalvarışları cevapsız kalmaya mahkûmdur.”

Önderoğlu’na göre, RTÜK’ün son dönemde deprem yayınlarına verdiği ağır cezalar, hızla seçim yörüngesine giren gündemin ciddiyetini yansıtıyor. Önderoğlu, “İlk günlerde deprem bölgesinde görünmez olan iktidar, seçim meydanlarını kimseye kaptırmamak ve kamuoyunu kontrol altına almak için eleştirileri susturmak için bu tür radikal hamlelere ihtiyaç duyabilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu